‟Taraflar bakımından isbat, hâkim bakımından sabit görme, maddi husus bakımından sübut, denilen faaliyetler için kullanılan vasıtalara isbat vasıtası veya sübut vasıtası veya kısaca delil denir. „ (Kunter, 1967;365)
Ceza muhakemeside somut olayın ortaya çıkarılması için kullanılan araçlara delil denir. Deliller ispat vasıtalarıdır. İspat ise maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasıdır. Kısaca, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla kullanılan tüm araçlara delil denir (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, 2006;591).
Hâkimin doğru bir hüküm vermesi için somut olay hakkında doğru bir kanaate sahip olması gerektiğinden, hâkimin kanaatini ortaya çıkarmaya yönelik iddia ve savunmanın ileri sürdüğü çok sayıda argüman bulunur. İşte iddia ve savumanın sahip olduğu ve amacı hâkimde bir kanaat oluşturmak olan argümanların; kanuna, akla, mantığa ve bilime uygun delillere dayanmaları gerekmektedir.
Örneğin savunma makamı; sanığın olay anında farklı bir yerde olduğunu (alibi)[1] iddia ediyor ve buna dayanak olarak HTS (baz-sinyal) kayıtlarını gösteriyor olabilir. Bu argümanın doğruluğu ancak usulüne uygun alınmış sinyal bilgilerinin (delilin) mahkemeye sunulması ile mümkündür. Bu halde deliller hem tarafların argümanlarını doğrulama, destekleme amacıyla kullanılırken yargılama sonunda mahkemenin somut olay ve fail hakkında bir kanaate ulaşmasını sağlayacaktır. Ayrıca CMK m.217/2 gereği hâkim ancak huzurunda tartışılan deliller vasıtasıyla hüküm verebileceğinden, hâkimin kaaatini oluşturacak tüm ispat vasıtalarının (delillerin) detaylı bir şekilde hazırlanması, sunulması ve incelenerek tartışılması gerekmektedir.
Somut olay; savcı, müdafi ve hâkim bakımından geçmişte kalmış, olmuş/bitmiştir. Belki ancak sanık tarafından bilinen veya görülen bir olay, yargılama aşamasında olayın şahidi olmayan kişiler tarafından incelenmek zorundadır.
Bu sebeplerle geçmişte yaşanmış bir olayın şahidi olmayan kişilerce incelenmesi ve mümkün olduğunca ortaya çıkarılması (maddi gerçek) ancak deliller vasıtasıyla gerçekleşebilecektir. Ancak her halde maddi gerçek, mutlak gerçek olarak tarif edilemez. Taraflar deliller vasıtasıyla mutlak gerçeğe en yakın maddi gerçeği bulmaya çalışacaklardır.
Sonuçta delillerin işlevi; geçmişte yaşanmış somut olaya ilişkin gerçeği ortaya çıkarmak, hâkimin somut olay hakkında bir kanaate sahip olmasını, hüküm vermesini sağlamaktır (Gedik, 2018;43).
Somut olay her türlü delille ispat edilebileceğinden Ceza Muhakemesi Hukukunda delil serbestisi ilkesi esastır (Centel/Zafer, 2017;233).
Ceza muhakemesinde yalnızca duruşmanın akışının ispatıyla ilgili olarak “yasal delil sistemi” benimsenmiştir (CMK m.222). Yine de bu durum ceza muhakemesinin konusu olan ceza yargılaması ile doğrudan ilişkili olmadığından “delil serbestisi sisteminin istisnası olarak kabul edilemez” (Centel/Zafer, 2017;233).
2. DELİLLERİN NİTELİKLERİ:
Ceza muhakemesinde delil serbestliği ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli ise de bu durum; hiçbir özellik aranmadan her türlü bulgunun kullanılabileceği anlamına gelmez (Gedik, 2018;45). Ayrıca CMK m.206/2; delillerin reddi konusunda belirli bir sınırlama getirmiştir.
5271> Delillerin ortaya konulması ve reddi
Madde 206 – (1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 – 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
YCGK; 19/04/1993, 6-79/108 kararına göre deliller; gerçekçi, akla ve mantığa uygun, olayı temsil edici, ispat bakımından önemli, müşterek ve hukuka uygun olmalıdır.
Ayrıca Ceza Genel Kurulu 2013/1-95 E. , 2013/434 K. sayılı kararında;
“… hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş, akla, bilime ve mantığa uygun, inandırıcı nitelikteki delillerle hüküm kurulması yerine, sanık tarafından bile ileri sürülmeyen varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza muhakemesinin amacına aykırıdır.”
denilmek suretiyle delillerin genel özellikleri sıralanmıştır.
Sonuç olarak deliller; somut olayın bir parçasını ispata uygun nitelikte (CMK m.206/2-b), hukuka uygun yollarla elde edilmiş, sağlam, güvenilir ve müşterek olmalıdır (Centel/Zafer, 2017;235-236).
3. DELİL ÇEŞİTLERİ:
Ceza muhakemesi hukukunda delil serbestliği ilkesi geçerli olduğundan kanun koyucu delillerin tasnifini yapmamıştır. Ancak doktrinde deliller bazı özellikleri dikkate alınarak tasnif edilirler.
Kunter/Yenisey/Nuhoğlu delilleri; beyan, belge ve belirti üst başlığı altında incelerler. Öztürk/Erdem/Özbek ise sanık açıklamaları ve ikrarı, tanık açılamaları, başka kişilerin açıklamaları, yazılı belgeler, görüntü veya ses kayıtları, belirtiler şeklinde bir ayrımı öngörürler. Yurtcan; sanık beyanı, tanık beyanı, bilirkişi mütalaası, keşif, belgeler ve band kayıtları olarak tasnif eder.
Centel/Zafer ise delilleri aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır ki bizce de en doğrusudur.
1-/ BEYAN DELİLLERİ: Şüpheli/sanık beyanları, tanık beyanları, diğer kişilerin beyanları.
2-/ BELGE DELİLLERİ: Yazılı belgeler (adi belgeler / resmi belgeler / dijital yazılı belgeler), görsel belgeler (fotoğraf veya görüntü kayıtları vb), sesli belgeler (dinleme kayıtları vb).
3-/ BELİRTİ DELİLLERİ: Bilirkişi raporları, keşif, soruşturma aşamasında diğer deliller; fizik kimliği tespit tutanakları, yer gösterme tutanakları, olay yeri inceleme tutanakları, teşhis tutanakları.
3.1.1. Şüpheli/Sanık Beyanı:
Şüpheli veya sanık çoğu durumda somut olay ile doğrudan bağlantılı olan ya da somut olay hakkında en fazla bilgi ve görgüye sahip kişidir. Bu sebeple şüpheli/sanığın beyanı önem arzeder. Ancak yine de suç şüphesi altında bulunması sebebiyle ya da suçtan kurtulmak amacıyla beyanda bulunduğu dikkate alınarak şüpheli/sanığın beyanlarına da şüphe ile yaklaşılması doğaldır.
Şüphelinin soruşturma aşamasındaki ifadesi müdafi olmadan alınmış ve kovuşturma aşamasında sanık, söz konusu ifadesini doğrulamamış ise CMK m.148/4 gereği bahsi geçen ifadeler hükme esas alınamaz. Sanık soruşturma aşamasında yanında müdafii olduğu halde verdiği ifadesini hâkim karşısında kabul etmez, öncekinden farklı beyanda bulunur ise öncelikle hâkim tarafından uyarılarak ifadeleri arasındaki çelişki sorgulanmalıdır.
Bu halde de hâkim soruşturma aşamasında müdafi yanında verdiği ifadelerine dayanabileceği gibi mahkeme huzurunda verdiği ifadelerini de hükme esas alabilir (Gedik, 2018;53). Yine de hâkim, sanığın hangi ifadesine neden öncelik tanıdığı veya dikkate aldığını gerekçeleriyle kararında açıklamalıdır.
3.1.2. İkrar:
Şüpheli/sanığın somut olay ile ilgili kendisini suçlu gösterecek şekilde beyanda bulunmasıdır. Suçu kendisinin işlemiş olduğunu söylemiş olması kendi menfaatine aykırı oluğundan ikrarın her zaman dikkatli icelenmesi gerekmektedir. Kişinin samimi ikrarı, hukuka uygun şekilde alınmış ve delillerin diğer özelliklerini de taşıyor ise delil olarak kabul edilir.
Ancak somut olayda yalnızca kişinin ikrarı bulunuyor ve başkaca bir delil de mevcut değil ise tek başına ikrar hükme esas alınabilir mi?
Yargıtay kararlarına göre diğer delillerle desteklenmeyen ya da ilme, fenne, akıl ve mantığa, normal hayat tecübelerine aykırı görülen ikrar hükme esas alınamaz. Her durumda ikrar tartışılmalı ve diğer delillerle birlikte hükme esas alınıp alınmayacağı hakkında karar verilmelidir.[2]
‟Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği üzere telefon dinleme kayıtlarının tek başlarına kesin delil niteliğinde olmadıkları, suçun telefonda ikrar edilmesi halinin “mahkeme dışı ikrar” niteliğinde bulunduğu, “ikrarın da mahkeme huzurunda dahi yapılmış olmasının” mahkumiyet için tek başına yeterli olmadığı dikkate alındığında, sadece telefon dinleme kaydına dayanılarak ceza verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Telefon konuşmalarının mutlak şekilde maddi ve destekleyici yan deliller ile kuvvetlendirilmesi gerekmektedir. Yargıtay kararlarında “ses ve görüntü kayıtlarının” tek başlarına delil olmayacağı, güvenilirliğinin kuşkulu olduğu ve ancak diğer deliller ile desteklenmeleri halinde hükme dayanak oluşturabilecekleri de sık sık vurgulanmıştır. „ (12. Ceza Dairesi 2018/1838 E. , 2021/9166 K.)
Bir çok delil tek başına bağlayıcı olmadığı gibi tek başına ikrar da bağlayıcı değildir. Bu sebeple yan delillerle desteklendiğinde ikrarın delil olarak kabul edilmesi gerektiği, ancak yalnızca ikrara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı düşüncesindeyiz.
Bu noktada tevilli ikrar olarak adlandırılan konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Tevilli ikrar olarak kabul edilen ifadelere dayanılarak hüküm verilmesi doğru değildir. Ayrıca sanığın herhangi bir hareketi ya da beyanı tevilli ikrar olarak görülüp bu beyanlar sanığın mahkumiyetine dair hükme esas alınamaz.
Susma hakkını kullanan sanığın bu hareketi mahkumiyetine dair hükme esas alınamaz. Anayasa 38/5 gereği hiç kimse kendisi aleyhine beyanda bulunmaya zorlanamaz. Bu sebeple sanığın susması; aleyhine sonuç doğuracak şekilde yorumlanamaz (Fünke/Fransa, 1993).
3.1.3. Tanık Beyanları:
Tanık; herhangi bir olay hakkında beş duyusu vasıtasıyla bilgi sahibi olan kişidir. Tanıklar CMK m.52 gereği dilenmelidir. Ayrıca soruşturma aşamasında beyanda bulunan tanık, kovuşturma aşamasında mahkeme önünde yeniden dinlenmelidir.
Bazı hallerde somut olayla bağlantılı olan farklı olgu ve olaylarla ilgili tanıklık mümkündür. Bu gibi hallerde tanık somut olayı görmemiş ancak olaydan önce veya sonra olayla bağlantılı konulara şahit olmuştur. Bu tür tanıklığa dolaylı tanık denilmektedir. Diğer deliller gibi tanıklığın da kesin delil olarak kabul edilmesi yanlıştır. Ayrıca başkaca bir delil olmadığı hallerde tek bir tanığın beyanına dayalı mahkumiyet hükmü kurulması hatalıdır.
Kovuşturma aşamasında birden çok sanığın bulunduğu durumlarda bir sanığın diğeri aleyhine tanıklığı mümkün değildir.
3.2. BELGE DELİLLERİ:
Belge; herhangi bir kişi tarafından herhangi bir araç üzerine tespit edilmiş ve somut olay ile ilgili sesli, görüntülü, yazılı bilgiler içeren maddi ya da dijital taşıyıcıdır. Belge asıl olarak üzerine kaydedilmiş bilgileri taşır. Örneğin yazıları taşıyan kağıt veya dijital bilgileri taşıyan USB bellek birer bilgi taşıyıcısıdır. Belgeleri kendi aralarında yazılı, görsel ve sesli belgeler olarak ayırabiliriz. Yazılı belgeler CMK m.209 gereği duruşmada okunmalıdır. Aynı şekilde görüntülü belgeler duruşmada görülmeli ve sesli belgeler dinlenmelidir.
Yazılı belgeler kendi aralarında adi yazılı ve resmi yazılı belgeler olarak ayrılabilir.
3.3. BELİRTİLER:
Somut olayın ispatına dolaylı olarak yardımcı olan vakıalar belirtidir. Belirti; olay ile ilgili olup geride kalan her türlü iz ve eserlerdir (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, 2006;657). Ayak izi, kan, tükrük, kıl, meni, lastik izi, mermi kovanı gibi şeyler belirtidir. Belirtiler bilimsel yöntemlerle incelenerek delil haline gelebilirler. Örneğin olay yerinde bulunan kan örneği, bulunduğu anda yalnızca belirtidir. Ancak yapılan tahliller sonucu bulunan kanın sanığa ait olduğu anlaşılırsa artık delil haline gelmiştir.
Belirtiler; doğal belirtiler ve yapay belirtiler olarak ayrılabilir. Ayrıca belirtilerin fail tarafından suçu gizlemek amacıyla oluşturulması ihtimali her zaman mevcuttur. Bu sebeple genellikle tek başlarına olayı ortaya çıkarmaya yeterli değildir.
4. SONUÇ:
İspat[3], sebat, sabit, sübut gibi terimlerin Arapça kökeni S-B-T (ت ب س) olup Türkçe’de “durmak, sabitlenmek, kesinleşmek, kalıcı olmak” kelimeleriyle karşılanabilir. Esasında Türk Hukukunda ispat; vakıaların iddia edildiği gibi gerçekleştiği yada gerçekleşmediğinin ortaya çıkarılması, olgu veya olayın somut şekilde gün yüzüne çıkarılması ve dikkatine sunulan tüm bu vakıalar hakkında hâkimin bir kanaate sahip olması neticesinde karar (hüküm) vermesi, şeklinde tanımlanabilir.
Ceza muhakemesi hukukunda ispat; maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, somut olay hakkında mahkemenin -belirli bir kanaate sahip olarak- hüküm vermesi şeklinde tanımlanabilir. İspat, dar anlamıyla herhangi bir olgu veya olayın kanıtlanması şeklinde tanımlanıyor ise de aslında “delillerin ortaya konulması ve tartışılması” konu başlığıyla CMK’nın 206 ila 218’inci Maddeleri arasında düzenlendiği şekliyle kovuşturma aşamasının büyük bölümünü teşkil etmektedir. Dolayısıyla ispat terimini geniş anlamıyla bir süreç olarak görmek gerekmektedir.
Bu süreçte iddia ve savunmanın çeşitli argümanları ile şekillenen maddi gerçek, belirli bir andan sonra -hâkimin kanaati olarak ortaya çıkan ve sübut eden- sabit kabul edilen bir duruma dönüşmektedir. İşte somut olayın şahidi olmayan kişilerce ve bu kişilerin araştırmaları ile ortaya çıkarılmaya çalışılan maddi gerçeğin mutlak gerçeğe en yakın haliyle görülmesi, gösterilmesi ve kabul edilmesi ancak bu süreçte tüm delillerin toplanması ve tartışılması halinde mümkündür. Bu sebeple CMK m.160 gereği savcılığın toplamaya başladığı, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm deliller ile şekillenen iddianame ve savunmanın karşı delil ve argümanları; somut olayın ispatı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, hâkimin kanaatinin oluşması ve neticede hüküm verebilmesi amacıyla elde edilir ve tartışılır.
Ancak yine de beyan, belge ve belirti isimleriyle sınıflandırdığımız delillerin taşıdığı vasıflara dikkat çekmek gerekir. Delil serbestisi ilkesinin kabul edildiği ceza muhakemesinde ispat amacıyla her türlü delil kullanılabilir ise de sanığın adil/dürüst yargılanması ancak kanuna uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş deliller vasıtasıyla mümkümdür (CMK m.206/2).
CMK m.217/1 gereği hâkim; duruşmaya getirilmiş ve huzurda tartışılmış delillere dayanabilir ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir. Ancak bu durum, hüküm verirken hâkimin tamamen serbest olduğu anlamına gelmeyecektir. Hâkimin vicdani kanaatini kullanması, iki genel koşulla sınırlandırılmıştır.
Birincisi, hâkim ancak hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş delillere göre değerlendirme yapabilecektir. Bu anlamda hukuka aykırı deliller ile hukuka uygun delillerin sunulduğu hatta bunların birbirine karıştığı bir yargılamada; hukuka aykırı deliller her ne kadar dosyadan çıkarılsa veya bu delillerin hukuka aykırı olduğu gerekçeli kararda gösterilse dahi hukuka aykırı delillerin hâkimin vicdani kanaatine etki edip etmediği konusu önemlidir.
Hâkimin vicdani kanaatini sınırlandıran ikinci koşul ise verdiği kararları gerekçelendirme zorunluluğudur. Anayasanın 141/3 fıkrası gereği mahkemelerin tüm kararları gerekçeli olmalıdır. Bu sebeple gerekçeli karar vermek zorunda olan hâkim; verdiği kararı akla ve mantığa uygun gerekçelerle açıklayabilmelidir. Bu halde gerekçeli karar hakkı, yargılama sonunda verilecek hükmün bir hâkim veya mahkemenin keyfi kararlar vermesini engelleyen en önemli unsurdur denilebilir. Güncel olarak gerekçeli karar hakkının yalnızca Anayasa Mahkemesi nezdinde öneme haiz olduğu ileri sürülebilir ise de hem Yargıtay’ın hem de Bölge Adliye Mahkemelerinin uzunca bir süredir dikkat ettiği ve değerlendirdiği açıktır. Gerekçeli karar hakkı ile ilgili “gerekçe nedir?” adlı makalemize başvurulabilir.[4]
Neticede, hukuka aykırı delillerin bulunduğu bir yargılamada bu delillerin hukuka aykırı oldukları kararda belirtilse veya bunlar dosyadan çıkarılsa dahi somut olay hakkında bu deliller sayesinde mahkemede bir kanaat oluştuğu, hukuka aykırı deliller yargılamada dışlanmış olmasına rağmen hâkim veya heyet üyelerinin hafızalarından silinmesinin mümkün olmadığı, bu sebeple karar verici kişilerde bir önyargı oluşturacağı, bu önyargının verdikleri kararları etkileyebileceği şeklinde özetlenebilecek fikirler ileri sürüebilir ise de verdikleri kararı akla ve bilime uygun şekilde gerekçelendirme zorunluluğu ile kararların kolayca ve herkes tarafından anlaşılması, kontrol edilebilmesi hususları dikkate alındığında hâkim veya mahkemenin verebileceği keyfi kararların önüne geçileceği unutulmamalıdır.
________________________
Av. Nihat BAŞ, 14/04/2024
KAYNAKLAR:
ARTUÇ, Mustafa / BAYYURT Yıldırım. 2008. Gerekçeli, Karşılaştırmalı, Tablolu, Eski ve Yeni Metinleriyle TCK-CMK-CGİK. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 6. Baskı
ARTUK, M. Emin / GÖKCEN, Ahmet. 2021. Ceza Hukuku Özel Hükümler. Ankara, Adalet Yayınevi, 19. Baskı
ARTUK, M. Emin / GÖKCEN, Ahmet / YENİDÜNYA, A. Caner. 2014. Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Adalet Yayınevi, 8. Baskı
CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide 2017. Ceza Muhakemesi Hukuku. Ankara, Beta Yayınları, 14. Baskı
CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide / ÇAKMUT Özlem. 2007. Kişilere Karşı İşlenen Suçlar Cilt-1. Ankara, Beta Yayınları, 1. Baskı
CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide / ÇAKMUT Özlem. 2010. Türk Ceza Hukukuna Giriş. Ankara, Beta Yayınları, 6. Baskı
DÖNMEZER Sulhi / ERMAN Sahir. 1961. Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku Cilt-1-2. İstanbul. İsmail Akgün Matbaası, 2. Baskı
DÜLGER, Murat Volkan. 2020. Bilişim Hukuku ve İnternet İletişim Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 8. Baskı
GEDİK, Doğan. 2018. Ceza Muhakemesinde İspat. Ankara, Adalet Yayınevi, 3. Baskı
GÜNAY, Erhan. 2008. Adli Muayene ve Otopsi. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı
HOUCK, Max M. / SIEGEL, Jay A. / Çev. Edit. DOĞAN, Yeşim. 2016. Fundamentals of Forensic Science / Adli Bilimlerin Temeli. Ankara, Nobel Yayıncılık, (2. Baskı Çev.)
KARAKUŞ, Oğuz. 2009. Kriminalistik. Ankara, Adalet Yayınevi, 1. Baskı
KAYGISIZ, Mustafa. 2017. Temel Kriminalistik. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 4. Baskı
KUNTER, Nurullah. 1967. Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Doğan Kardeş Matb. 3. Baskı
KUNTER, Nurullah / YENİSEY, Feridun / NUHOĞLU, Ayşe. 2006. Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Beta Yayınları, 15. Baskı
MADEN, Mehmet. 2021. Ceza Hukukunda Kişisel Verilerin Korunması. Ankara, Adalet Yayınevi, 1. Baskı
ÖZBEK, Veli Özer. 2019. İnfaz Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 11. Baskı
ÖZBEK,Veli Özer / DOĞAN, Koray / BACAKSIZ, Pınar / TEPE, İlker. 2018. Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı
ÖZEN, Mustafa. 2018. Ceza Hukuku Özel Hükümler Dersleri. Ankara, Adalet Yayınevi, 3. Baskı
ÖZGENÇ, İzzet. 2014. Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı
ÖZKARA, Erdem. 2020. Adli Tıp. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
SARITAŞ, Erkan. 2018. Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları. İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı
SONGAR, Ayhan. 1976. Psikiyatri. İstanbul, Matematik Araştırma Enstitüsü Baskı Atölyesi, 2. Baskı
POLAT, Oğuz. 2015. Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
POLAT, Oğuz. 2024. Klinik Adli Tıp. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı
TEZCAN, Durmuş / ERDEM, Mustafa Ruhan / ÖNOK, R. Murat. 2007. Teorik ve Pratik Ceza Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı
TEZİÇ, Erdoğan. 1986. Anayasa Hukuku. İstanbul, Beta Yayınları, 1. Baskı
TOROSLU, Nevzat. 2018. Ceza Hukuku Özel Kısım. Ankara, Savaş Yayınevi, 9. Baskı
YELDAN, Didem / TANERİ, Gökhan. 2020. Cinsel Suçlarda Beraat. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
YURTCAN, Erdener. 2019. Rüşvet – Zimmet – İrtikap – Görevi Kötüye Kullanma. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı
YURTCAN, Erdener. 2019. Cumhuriyet Savcısının El Kitabı. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı
DİJİTAL (PDF) KAYNAKLAR:
ALACAKAPTAN, Uğur. 1975. Suçun Unsurları. Ankara, A.Ü. Yayınları No:372
DÖNMEZER, Sulhi. 1981. Kriminoloji. İstanbul. İ.Ü. Yayınları No:2891, İstanbul, 6. Baskı
YURTCAN Erdener. 2015. Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler. TBB Yayınları No:305, Ankara, 2. Baskı
[1] Alibi: Suç meydana geldiği anda sanığın başka bir yerde bulunduğunu gösteren kanıt.
https://dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/alibi <130424>
[2] 18. Ceza Dairesi 2015/24006 E. , 2016/2937 K. “Ceza yargılamasında, akla ve mantığa uygun olduğu ve hukuka aykırı şekilde elde edilmediği sürece her türlü delile istinaden hüküm verilebilir. Vicdani delil sisteminin uygulama alanı bulduğu ceza yargılamasında, delillerin resen araştırılması, delil serbestisi ve delillerin serbestçe değerlendirilmesi hâkim olan ilkelerdir. Sanığın beyanı, kendisine isnat edilen ve suç sayılan bir fiilin tamamen veya kısmen doğru olduğunun beyan edilmesi yani ikrarı şeklinde ise, delil olarak değerlendirilebilir. Fakat ikrar edilmek suretiyle tarafların üzerinde uyuştuğu vakıalar ispatın konusu oluşturmaya devam eder; bu durum, ikrarda bulunmanın altında yatan psikolojik ve patolojik etkenlerin araştırılması gereğini ortadan kaldırmaz. Zira, sanığın bir yakınım korumak amacıyla suç teşkil eden fiili üstlenmesi veya ekonomik ve siyasi sebeplerle hapishaneye girmek ve hayali suçlar yaratmak yahut da toplumda kahraman gibi gözükmek amacıyla kendisini suçun faili gibi göstermek istemesi ihtimal dâhilindedir. Yalan ikrar beyanlarına rastlanılabilecek olması, ikrarın delil değerini ve güvenilirliğini azaltmakta, beyanın sorgulanması ihtiyacını doğurmaktadır. Bu sebeple, hukuk yargılamasının aksine, ikrarın ne amaçla yapıldığı ve özel bir ikrar kastının var olup olmadığı önem arz etmekte, ikrar tek başına suç sayılan fiilin gerçekleştiği yönünde belirleyici olmamaktadır. Yüksek Yargıtay Ceza Daireleri ve Ceza Genel Kurulu kararlarında da hâkimi bağlamayan ve tek başına delil olarak kabul edilmeyen ikrarın delil değerine ilişkin; beyanın, hâkim önünde gerçekleşmesi, her türlü maddi ve manevi baskı, tehdit ve hileden uzak, özgür irade ile yapılmış olması ve suç sayılan fiilin işlenişi ile uyumlu tamamlayıcı delillerle doğrulanması hususları gözetilerek sonuca varılmalıdır.
… dosya kapsamında atılı suçun sanık tarafından işlendiğine dair, sanığın sonradan döndüğü soyut ikrarı dışında her türlü şüpheden uzak, yasal ve yeterli başkaca bir kanıtında bulunamaması karşısında, beraatine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi, Kanuna aykırı … “
[3] İSPAT: Arapça s̠bt kökünden gelen is̠bāt إثبات “kalıcı kılma, kesinleştirme, kanıtlama” sözcüğünden alıntıdır. Arapça as̠bata أَثْبَتَ “kalıcı kıldı, sabitledi, kesinleştirdi” fiilinin ifˁāl vezninde IV. masdarıdır. (Sebat; s̠abata ثَبَتَ “kaldı” fiilinin faˁāl vezninde masdarı, sabit; fāˁil vezninde etken fiil sıfatı, sübut ise fuˁūl vezninde masdarıdır. (https://www.nisanyansozluk.com/kelime/ispat > erişim:21/04/2024)
İlk yorum yapan siz olun