HİLELİ İFLAS SUÇU (TCK m.161)
Hileli iflas anonim şirketler açısından işlenebilen, önemli bir suçtur. İcra İflas Kanunu 311. madde’de işlenen “hileli iflas” Ceza Kanunu’na göre daha detaylı ve örneklendirici olarak sayılmıştır. Ancak “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” gereği hileli iflas suçu açısından değerlendirme TCK 161’e göre yapılması gerekir. Hileli iflas için korunan hukuki değer, alacaklı kişilerin malvarlıklarıdır, bununla birlikte ikincil olarak “ticari hayatın güvenliği” belirtilir. Suçun maddi konusu “alacaklıların teminatı olan mallardır”. Hukuki olarak ise “korunan hukuksal değer olan alacaklıların malvarlıklarıdır.” Suçun faili “tacirlerdir” ve bu suç özgü suçtur. Tacirler gerçek kişi veya tüzel kişi olabilir. Bu sebeple anonim şirketler bu suç ile ilgili fail olabilirler. Hileli iflas suçunu işleyenlerin alacaklıları bu suçun “mağdurudur”. Sözkonusu suç birden fazla seçimlik hareketlerden oluşmaktadır, bunlar sırasıyla şu şekidedir.
a-“Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması”.
Mal Kaçırma: Kişinin tasarrufunda bulunan ve iflas masasında olması gereken bir malı, hileli veya muvazaalı bir şekilde başkasına vermesi, bu malı başkasının malı gibi göstermesidir. “Örneğin, tacirin iflasa konu olmaması için, lüks otomobilini hileli işlemlerle bir akrabasına satmış göstermesi”.
Malı Gizleme: Bu durumda kaçırma yoktur, çünkü mal başkasına geçmemiştir. Hileli iflas suçunun failinin mülkiyetinde bulunmakta ancak hileli işlemlerle iflas masasına dahil edilmemektedir.
Değerinin azalmasına sebebiyet: Sözkonusu mal fail tarafından gerçek fiyatından değil, bu fiyatının çok altında bir fiyatla başkasına satılmakta, böylece malın gerçek değeri iflas masasında görülmemektedir. “Örneğin fabrikasının üretimi olan ürünleri değerinin çok altında bir fiyatla, tacirin toptancı arkadaşına satılması”.
b-“Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi”.
Bu seçeneğin gerçekleşmesi için; tacirin önceden mallarını iflas masasından kaçırmaya yönelik bir faaliyetinin bulunması gerekir. Tacir yaptığı bu usûlsüzlükleri gizlemek için, bunların ortaya çıkartacak kayıt ve belgeleri gizleyerek veya yok ederek bu suçu işliyor olabilir. Örneğin; bir tanıdığına işletme ürünlerinin hileli satışını yapan tacir, ürünlerin teslim fişlerini, nakliye evraklarını gizlemiş veya yok ettiği durumda bu şart gerçekleşmiş olacaktır. Ya da malları kaçırmaya yönelik yapılan işlemler için yapılan yazışmaların maillerini silmesi durumunda yine bu hileli davranış ortaya çıkmıştır.
Gizleme: İflas masası veya yetkililerin araştırmalarında, bulamayacakları bir şekle getirme, bu belgeleri kişilerin bulamamasını sağlamak, saklamak, dijital verileri farklı isimlerle kaydedip dizinlerde bulunmasını engelleme, yine dijital belgeleri farklı formatlarda kayıt edip okunmalarını engelleme, isimlerini değiştirerek bilgisayardaki aramalarda bulunmalarını engelleme gibi eylemler anlaşılmalıdır.
Yok etme: Belgelerin fiziki varlığını ortadan kaldırmak, yakmak, çöpe atmak, geri dönüşüme gönderme, bilgisayarda silmek, dijital verilerin olduğu disk ve disketleri program aracılığıyla silmek vb olarak anlaşılmalıdır.
c- “Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı halde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına neden olacak şekilde belge düzenlenmesi”.
Bu bentte tanımlanan ilişki; “mutlak muvazaa” olarak anlaşılmalıdır. Tacir; aralarında borç doğuracak bir ilişki olmayan tanıdığı, akrabası gibi kişiler ile sanki bir borç ilişkisi varmış gibi gösterebilir. Bu sayede, olmayan borç ilişkisi sebebiyle alacaklı “danışıklı” olarak tacirin iflas masasına geçmesi gereken malvarlığının bir kısmını veya tamamını kendi mülkiyetine geçirir.[1]
Mutlak muvazaa:
Tarafların aralarında hüküm doğuracak hiçbir muamele olmadığı halde, üçüncü kişilere karşı varmış gibi göstererek bir işlem yapmalarıdır.
Örneğin; kendisinin olan arsayı güvendiği bir arkadaşına “anlaşmalı” olarak satmış gibi göstermesi ve tapuda tescil yaptırarak gerçekte hiç olmayan bir satış işlemi gerçekleştirmesi durumunda “mutlak muvazaa” söz konusudur.Mutlak muvazaanın ayırıcı noktası kişilerin aralarında gerçek hayatta “hiçbir” muamele olmamasıdır.
Nisbi muvazaa:
Tarafların aralarında bir hukuki işlem bulunup, bu işlemin mahiyetinde, konusu veya şartlarında veya kişilerinde “danışıklı ve gerçek olmayan” farklılıklar bulunmasıdır.
Örneğin; tacir sattığı arsayı gerçekten arkadaşına satmış ancak anlaşarak gerçek bedelinden çok düşük bir fiyata satmış ise “konusu veya şartlarında nisbi muvazaa” vardır. Aynı tacir arsayı sattığı halde arkadaşına “hibe ettiiğini” iddia ediyorsa ve işlemleri hibe olarak yapmışsa “mahiyetinde nisbi muvazaa” vardır. Son olarak tacir bu arsayı gerçekte eşine satmak istemiş ancak mümkün olmadığı için eşinin “yeğenine” satmış gibi gösterse “tarafların şahsında nisbi muvazaa” vadır.
Fıkrada söz konusu şart sadece mutlak muvazaa için mi geçerli olacaktır, yoksa misbi muvazaa durumunda da bu fıkra uygulanacak mıdır? Kanaatimce mutlak muvazaa varsa cümlede “bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı halde” dendiği için bu bent uygulanması gerekir. Ancak nisbi muvazaa varsa; bu muvazaalı işlem “alacaklıların teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına” sebep olduğundan, (a) bendinin uygulanması uygundur.
d- “Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi”.
Özellikle şirketler açısından, muhasebe kayıtları ve bilançolar şirketin mali durumunu göstermesi açısından çok önemlidir. TTK’nda bu konuda bir çok emredici hüküm bulunmaktadır ve mali durumun gerçeği yansıtması amacıyla bir çok denetim mekanizması kurulmuştur. Anonim şirketler açısından yukarıda işlediğimiz “denetçiler ve sorumlulukları” konusunda bu konuda yeterli açıklama vardır.
Örneğin denetçiler veya bağımsız denetim kuruluşlarının, şirketin yıllık finansal raporları, tabloları ve bilançoları düzenlenirken, şirket yetkililerinin gerçeğe aykırı beyan ve belgeler vasıtasıyla bu raporları etkilemeleri durumunda; bu bent uygulanabilir olmaktadır. Doğaldır ki bu belgelerin düzenlenmesi işlemlerinin “sonrasında iflas gerçekleşmiş” veya “iflas halinde düzenlenen rapor ve mali durumu gösterir belgelerde”; bu tür hileli işlemlerin yapılmış olması gerekir. Çünkü madde metninde “bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflasa karar verilmiş olması halinde” demektedir (TCK 161/1).
Hileli iflas suçu “sırf hareket” suçudur. Neticenin gerçekleşmesi, örneğin alacaklıların zararı gerekli değildir. Bu suç açısından tanımlanan hileli hareketlerin yapılmış olması ve iflasın gerçekleşmiş olması yeterlidir. Sırf hareket suçu olduğu için de bu suçun oluşması açısından “nedensellik” aranmaz. Suç ancak “özel kast” ile işlenebilir, burdaki özel kast ise “iflas masasından mallarını kaçırmak amacıyla hileli hareketler” yapmaktır. Bu sebeple bu suçun “alacaklıların malvarlıklarına zarar vermesi açısından” düşünerek “olası kast” ile işlenebileceğini söylemek doğru olmaz. Hileli iflas suçu açısından herhangi bir “hukuka uygunluk nedeni” yoktur. Öğretide “ilgilinin rızâsı” bir hukuka uygunluk nedeni olarak gören yazarlar olsa da “kişilerin kendi alacaklarından feragat etmeleri” iflası engelleyen bir durum olmadığı için iflas oluşur ve dolayısıyla bu suç ta oluşur. Eğer “alacaklıların feragati” iflası engellemiş veya hiç gerçekleşmemiş olmasını sağlasaydı bu fikir doğru olabilirdi.
Hileli iflas suçu için “iflasın gerçekleşmiş”, “gerçekleşiyor” veya “ilerde gerçekleşecek” olması “objektif cezalandırılma koşulu” olduğu için bu suça “teşebbüs” mümkün değildir.
İlk bakışta teşebbüs mümkün gibi görünse de; tacirin suçun tanımındaki hileli işlemleri yapmış olması sonucunda “iflası amaçlaması” durumunda, iflas gerçekleşmemişse bu suç değil, resmi belgede veya özel belgede sahtecilik suçları oluşabilir. Bu yönüyle suç açısından teşebbüs maddi olarak mümkün görünmemektedir.
Hileli iflas suçu açısından “iştirâk” mümkündür, ancak bileşik suç düzenlemesi yoktur. Bu sebeple “içtimâ” mümkün değildir, ancak “zincirleme suç” şartları uygunsa mümkündür. Tacirin birden fazla işletmesi varsa ve bir kaç tanesi hakkında bu suçu işlese, zincirleme suç işlemiş olacaktır. Burada mağdurlar farklı da olsa, korunan hukuki değer olan “ticaret hayatının güvenliği” açısından birden fazla suçun aynı değere karşı işlenmesi mümkündür. Hileli iflas suçu; TCK m. 157’de işlenen “dolandırıcılık” suçuna göre özel norm olarak görülürse, hileli iflas halinde failin aynı zamanda dolandırıcılık veya belgede sahtecilik suçlarını da işlemiş olması durumunda, “bu suçlar ile hileli iflas suçu arasında” içtimâ hükümleri uygulanmalıdır. Ancak “dolandırıcılık” suçu doğrudan mağdura yöneltien bir suçtur, hileli iflas için böyle bir durum söz konusu olmamaktadır. Zarar gören alacaklılar suçun doğrudan mağduru değil “zarar görenlerdir,” bu sebepten somut olaya göre; hileli iflas ile dolandırıcılık suçu arasında “içtimâ” uygun olmayabilir.
Hileli iflas gerçekleştirilirken diğer sahtecilik suçlarının işlenmesi durumunda TCK m. 212 uyarınca gerçek içtimâ uygulanması gerekmektedir.[2] Ayrıca hileli iflas suçu açısından TCK m. 167’de “şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler” sayılmıştır. Bu sebepler bulunması halinde uygulanması gerekir. Suç açısından; “etkin pişmanlık” varsa ve somut olayda şartları gerçekleşmiş ise uygulanır (TCK 168). Maddenin son fıkrasında söylendiği şekilde “mağdurun rızâsı” yoksa etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz. Hileli iflas suçu re’sen soruşturulur, mağdurun şikayeti aranmaz.
KAYNAKLAR:
ARTUÇ, Mustafa. BAYYURT Yıldırım. 2008. Gerekçeli, Karşılaştırmalı, Tablolu, Eski ve Yeni Metinleriyle TCK-CMK-CGİK. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 6. Baskı
ARTUK, M. Emin. GÖKCEN, Ahmet. 2021. Ceza Hukuku Özel Hükümler. Ankara, Adalet Yayınevi, 19. Baskı
ARTUK, M. Emin. GÖKCEN, Ahmet. YENİDÜNYA, A. Caner. 2014. Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Adalet Yayınevi, 8. Baskı
CENTEL, Nur. ZAFER, Hamide. ÇAKMUT Özlem. 2007. Kişilere Karşı İşlenen Suçlar Cilt-1. Ankara, Beta Yayınları, 1. Baskı
CENTEL, Nur. ZAFER, Hamide. ÇAKMUT Özlem. 2010. Türk Ceza Hukukuna Giriş. Ankara, Beta Yayınları, 6. Baskı
DÜLGER, Murat Volkan. 2020. Bilişim Hukuku ve İnternet İletişim Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 8. Baskı
GÜNAY, Erhan. 2008. Adli Muayene ve Otopsi. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı
HOUCK, Max M. SIEGEL, Jay A. Çev. Edit. DOĞAN, Yeşim. 2016. Fundamentals of Forensic Science / Adli Bilimlerin Temeli. Ankara, Nobel Yayıncılık, (2. Baskı Çevirisi)
KARAKUŞ, Oğuz. 2009. Kriminalistik. Ankara, Adalet Yayınevi, 1. Baskı
KAYGISIZ, Mustafa. 2017. Temel Kriminalistik. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 4. Baskı
MADEN, Mehmet. 2021. Ceza Hukukunda Kişisel Verilerin Korunması. Ankara, Adalet Yayınevi, 1. Baskı
ÖZBEK, Veli Özer. 2019. İnfaz Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 11. Baskı
ÖZBEK,Veli Özer. DOĞAN, Koray. BACAKSIZ, Pınar. TEPE, İlker. 2018. Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı
ÖZEN, Mustafa. 2018. Ceza Hukuku Özel Hükümler Dersleri. Ankara, Adalet Yayınevi, 3. Baskı
ÖZGENÇ, İzzet. 2014. Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı
ÖZKARA, Erdem. 2020. Adli Tıp. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
SARITAŞ, Erkan. 2018. Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları. İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı
SONGAR, Ayhan. 1976. Psikiyatri. İstanbul, Matematik Araştırma Enstitüsü Baskı Atölyesi, 2. Baskı
POLAT, Oğuz. 2015. Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
TEZCAN, Durmuş. ERDEM, Mustafa Ruhan. ÖNOK, R. Murat. 2007. Teorik ve Pratik Ceza Hukuku. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı
TOROSLU, Nevzat. 2018. Ceza Hukuku Özel Kısım. Ankara, Savaş Yayınevi, 9. Baskı
YELDAN, Didem. TANERİ, Gökhan. 2020. Cinsel Suçlarda Beraat. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı
YURTCAN, Erdener. 2019. Rüşvet – Zimmet – İrtikap – Görevi Kötüye Kullanma. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı
YURTCAN, Erdener. 2019. Cumhuriyet Savcısının El Kitabı. Ankara, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı
[1] Turhan Esener, Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler. Fakülteler Matbaası, 1956, İstanbul, s. 41-43
[2] İçtima – Madde 212- (1) Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.